DİĞER
"Faşizme karşı çıkmak her birimizin içinde taşıdığı faşizmini görmesiyle başlar. Sürekli 'öteki'nin faşizmine odaklanmak faşizmi besler."
“Türkiye’nin özgüllüğü farklı zamanlarda ve liderlerde, siyasi akımlarda, farklı pratiklerde kendini gösteren ‘faşizm pratikleri’dir. Bir başka ifadeyle, tek bir tanıma sığamayacak kadar belirsizleşmiş, farklı biçimlere girebilen ama tam da bu yüzden etkili bir “faşizmler” serisi söz konusudur. Bu faşizmler devlet ve toplum arasındaki ilişkilerde, cemaatleşmiş toplumsal aktörlerin performanslarıyla şekillenir.”
"Bugün Türkiye’de yaşanan onca adaletsizlik ve hukuksuzlukta, böylesi korkunç bir savaşa gösterilen kayıtsızlıkta, savaşın korkunç yüzünü tüm çıplaklığıyla ortaya koymayan yazarların, gazetecilerin, bu yazıları yayınlamayan medya kuruluşlarının, bu korkunç savaşa ilişkin eserleri basmayan yayınevlerinin büyük günahı var."
"Yazmak bazen günah çıkarmanın bir yoludur. Bunu antisemit ve ateşli bir Nazi üyesi olan Martin Heidegger’de de görürüz. Savaşa karşı sözler ederken bile savaşın dinamiklerini canlandıran her yazar gibi Exupéry de bir biçimde kamufle olmuştur."
Kıraathane Kitap Şenliğinin dijital bölümüne katılan yayınevlerinden New Directions'dan Barbara Epler ile görüştük: Küçük yayıncıların sorunları, küçük olmanın avantajları ve günümüz ABD yayın piyasasındaki eğilimler...
Popülizmin Küresel Yükselişi (Benjamin Moffit), bu hafta İletişim Yayınları tarafından basılıyor. Kitaptan kısa bir parçayı Tadımlık olarak sunuyoruz: "Popülizm dünya çapında nasıl bu kadar hızlı bir biçimde yaygınlaştı? Bu farklı biçimde tezahür eden popülizmlerin ortak noktası nedir? Popülizm gerçekten de demokrasi için bir tehdit mi? Günümüzde popülizm terimini kullandığımızda, gerçekte neden bahsediyoruz?"
"Bir danışmanım vardı, şu yazma işine bir son vermemi, okulu bırakmamı, münasip bir koca bulup evlenmeye bakmamı söyledi. Ama ona kulak vermedim…"
Yaşanmışlıkları kaydetmek veya yazmak bir “umut hareketidir” diyor Margaret Atwood. Aynı şişelere yerleştirilmiş notları denize bırakmak gibi, tanıkların kayıtlarının herhangi bir yerde biri tarafından okunacağına inanmak gibi...
Ekonomiyi sığ, günübirlik, liyakatten uzak bürokrasiyle, yandaş kayırmacı zihniyetle yönetmeye çalışan, sanayide, tarımda, üretimde yapılması gereken reformları yıllardır gerçekleştirmeyen bir yönetim anlayışının doğadan yana tavır alması mümkün olabilir mi?
Şeylerin, hatta hayatın, tüm anlam ve önemi kültle ilişkisi üzerinden belirleniyordu artık. İlke çok açık: Bana yararı olmayana hayat hakkı tanımam
Türkiye ormancılığının ciddi bir revizyona ihtiyaç duyduğu açıktır. Ancak bu revizyon mutlaka konunun bütün taraflarının katılımıyla ve ortak akılla yapılmalıdır
Türkiye’de devlet-doğa rabıtasında karşımıza çıkan olgu, emekçilerin ve doğa haklarının yerine, neoliberal politikaların ve çıkar-rant odaklarının yerleştirildiği, iktidar sistemini destekleyen ve pekiştiren bir yerel yönetim pratiğinin hâkim olduğudur...
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.